SEVMİYORUM

İnsan ayırt etmek, ya da sevmemek bir tercih midir, yoksa bazıları sadece insan canlısı olamıyor mu.? Ya da insanlar bozuldumu..? Aç gözlüler mi, vicdansızlarmı, iki yüzlülermi, hadsizlermi, çıkarcılarmı, bencillermi, düşüncesizlermi, kötü niyetlilermi, hainlermi, kıskançlarmı, vahşilermi, çokmu hırslılar, fesatlarmı, çirkeflermi, şuursuzlarmı.? Tartışılır bir konu… Fakat günümüzde yaşananları, yaşatılanları göz önüne alırsak insanın, pek de sevilesi bir varlık olmadığını artık kabul etmek lazım. İnsan sevmediklerini de açıkça dile getirebilmeli diye düşünüyorum.. Kimse kimseyi sevmek zorunda da değil, sevmemekte insani bir duygu… Ben sevmediğim insanları açık, açık söylüyorum, herkese de tavsiye ederim insan rahatlıyor. Sevmediğiniz, içinizin almadığı hiç bir şeyi içinizde tutmayın paylaşın, sonra onlar size tansiyon, şeker, stres, hastalık olarak geri döner dikkat etmek lazım..

Sevmediğim o kadar çok insan varmış ki , yaz yaz bitmiyor , ama ben ilk 20 ye toplumun tanıdığı en çok sevmediğim kişileri yazmayı tercih ettim bayağıda zorlandım.. Başka zaman da toplumun tanımadıklarını yazarım belki.!!

Top 20 listem...

01 Süleyman Soylu

02 Bülent Arınç

03 İbrahim Tatlıses

04 Melih Gökçek

05 Tevfik Göksu ( Esenler belediye başkanı )

06 Mustafa Sarıgül

07 Devlet Bahçeli

08 Nagehan Alçı

09 Doğu Perinçek

10 Erman Toroğlu

11 Fatih Terim

12 Hülya Koçyiğit

13 Nusret Gökçe

14 Prof.Dr Ali Erbaş ( Diyanet işleri Başk )

15 Binali Yıldırım

16 Ahmet Davutoğlu

17 Bülent Ersoy

18 Rasim Ozan Kütahyalı

19 Recep Tayyip Erdoğan

20 Mehmet Boynu Kalın ( Eski Ayasofya İmamı )

Buyurun, biraz insan alır mısınız?” diye sorsalar, insanın içinden, ellerini ikram edilen böreği reddedermiş gibi kaldırıp “Sağ ol canım, ben insan seviyorum almayayım demek geliyor…

25. Ağustos. 2021 İSTANBUL

Genel kategorisine gönderildi | SEVMİYORUM için yorumlar kapalı

( İSTANBUL – 19 )

İçinden deniz geçen, iki kıtayı birleştiren, büyük çok tehlikeli ve çok riskli bir şehir. Başınıza her an her şey gelebilir. Ayrıca dünyanın buluşma merkezi. THY İstanbul hava limanına inince böyle anons ediyor. Dünyanın buluşma merkezi İSTANBULA hoş geldiniz… Yetmiş iki milleti barındıran dünyanın en kalabalık, resmi kaynaklara göre on yedi milyon bana göre yirmi milyonun üstünde en kozmopolit şehirlerinden biri. Toplamda 5.461km2 / km2 ye düşen insan sayısı yaklaşık 2.844 kişi.. Dolayısıyla böyle bir şehrin istatistik kayıtları da yüksek oluyor tabiki… Bu şehirde her gün dokuz milyon kişi bir yerden bir yere gidiyor.. En çok kaza bu şehirde oluyor yaklaşık günde 1.200 kaza, en çok insan bu şehirde ölüyor (covıd-19 hariç) günde ortalama 200 kişi, ( yıllık ortalaması doğuda ki bir çok ilimizin nüfusundan fazla) en çok doğum bu şehirde oluyor günde ortalama 520 bebek, en çok bina bu şehirde var 1.528.782 adet (resmi), en çok minibüs hattı bu şehirde var 911 adet, en çok taksi durağı bu şehirde var 455 adet, en çok İETT durağı bu şehirde var 12.901 adet, en çok minibüs durağı bu şehirde var 6.942 adet, en çok minibüs bu şehirde var 6.460 (kayıtlı), en çok ticari taksi bu şehirde var 17.395 adet, en çok İETT otobüsü bu şehirde var 3.030 adet, en çok özel halk otobüsü bu şehirde var 2.154 adet, en çok metro tramvay marmaray vagonu bu şehirde var 1.087 adet, en çok metrobüs bu şehirde var 610 adet, en çok taksi dolmuş bu şehirde var 572 adet, en çok deniz taşıma aracı bu şehirde var 393 adet, en çok fayton bu şehirde var 276 adet, en çok deniz hatları gemisi bu şehirde var 28 adet, en çok iskele bu şehirde var 74 adet, en çok nostaljik tramvay bu şehirde var 10 adet, en çok pazar bu şehirde kuruluyor 400 adet, en çok AVM bu şehirde var 114 adet, en çok cami bu şehirde var 3.269 adet, en çok hastane bu şehirde var yaklaşık bakanlığa bağlı 52 özel 138 toplam 190 adet, en çok yoğun bakım yatağı bu şehirde var yaklaşık 4.680 adet (genede yetmiyor) en çok ruh hastası ve sapık bu şehirde var ( güvenlik gerekçesiyle kişi adeti ve oran veremiyoruz :)) en çok vergiyi bu şehir veriyor toplanan verginin yaklaşık yarısı %45.. Dolayısıyla covıd-19 vakalarının en çok bu şehirde olması sürpriz değil.. Hayatta her şeyin bir bedeli var, böyle bir metropol de yaşıyorsan sonuçlarına da katlanacaksın… Ama birde madalyonun öbür yüzü var, her şeye rağmen ne kadar tehlikeli olursa olsun harika bir dünya şehri…. Boğazıyla, kuzguncukda denizin kıyısında İsmet babanın çirozuyla, lekardasıyla, rakısıyla, perasıyla, galatasıyla, yakubuyla, Refiğiyle (gerçi kapandı ama iyi bir okuldu) nevizadesiyle, pazajıyla, imrozun mezeleriyle, boğaz da arnavutköy’de Ahmet ustanın (şanda kebap) kebaplarıyla, edebi sohbetiyle , kumkapı meyhaneleriyle, cümbüşüyle fasılıyla, cankurtaran da balıkçı sabattinin ızgara kalamarıyla, sohbetleriyle, mezeleriyle, harika bir şehir. Rakını asya kıtasında içip, kireçli suda bekletilmiş kıtır kıtır kabak tatlını, yada manda kaymaklı ekmek kadayıfını avrupa kıtasında yiyebileceğin dünyada başka bir şehir varmı.? Yok.. İşte bu da madalyonun öbür yüzü… O yüzden Bazen insan düşünüyor. Bu şehirden gitmelimi, yoksa risk alıp bu şehri yaşamalımı diye…

Veriler İBB kayıtlarından alınmıştır.

Rusların çok beğendiğim çok güzel bir sözü var

Risk almayan şampanya içemez….???

02. Mayıs. 2021 İSTANBUL

Genel kategorisine gönderildi | ( İSTANBUL – 19 ) için yorumlar kapalı

YALAN DÜNYA

Yalanı yalan yapan söyleyen kişinin inanmamasıdır.

Yalanın psikolojik bir durum olduğunu ve herkesin ben de dahil yalan söyleyebileceğine inanıyorum. Neden yalan söyleriz.? Bunun birçok sebebi olduğunu düşünüyorum. İlgi çekmek için , çıkar sağlamak için , kötü niyetle başkalarına zarar verebilmek için , iyi niyetle zarar vermemek için , zor bir durumdan kurtulmak için , kaybetmemek için , kazanmak için , kendini daha iyi bir durumda göstermek için , duyguların tatmini için,, vs vs… Bunun gibi daha bir çok sebep sayabiliriz… ( Bazen kendimize de yalan söyleriz )… Bunlar konuşarak cümle kurarak söylenen yalanlar, bir de susarak cümle kurmadan söylediğimiz yalanlar var, örneğin bildiğin halde susmak anlatmamak gizlemek gibi.. Gözlerle , bakışlarla , tavırlarla ve hatta ses tonuyla , ayrıca beden diliyle söylenen yalanlar var. Bunun da en güzel örneği ; çok ” yapmacık ” bir davranış biçimi gibi.. Tabi ki bunlar kişilerin bireysel söyledikleri ya da beden diliyle anlattıkları yalanlar.. Bir de daha bilimsel daha üstünde çalışılmış halkları kandırmak için hazırlanan devlet yalanları ve politik yalanlar da var.. Ve ayrıca mitomanlar var bunlar çok ciddi yalan söylerler, hayatları yalan üzerine kurulmuştur söyledikleri yalana da önce kendileri inanır, bunlar mitomani hastasıdır ve ciddi tedavi edilmeleri gerekir ben bu mitomanların ülkemizde ve dünyada çok olduğunu düşünüyorum..

Yani genel tabloya baktığımızda bir yalan rüzgarında yaşayıp gidiyoruz … Hepimiz öyle böyle yalan söylüyoruz.. Aslında yalan söylemek çok da kötü bir şey değil , kimse çıkıp ta ben hayatta yalan söylemem demesin arkadaş.. Annen üzülmesin diye kötü olduğun halde annene iyiyim demenin kime ne zararı var. Yada üst kattaki komşunun birinci kattaki komşuna ettiği küfürleri saklamanın olayların büyümesini önlemenin kime ne zararı var… Hiç kimseye zararı yok aksine faydası var.. Bunun gibi bir çok örnek verebiliriz… Burada önemli olan başkalarına bilerek zarar vermemek, iftira atmamak, zor duruma düşürmemek, incitmemek, üzmemek, çıkar sağlamamaktır… Madem bunu söylüyoruz edebiyle, ahlakıyla, ölçüsüyle söyleyelim, geri dönüşü olmayan yollara girmeyelim… Yalanı ilaç gibi düşünmek lazım… Tansiyon hastasıysanız tansiyon ilacı kullanmanız gerekir, her gün bir adet alırsanız tansiyonunuz normal seyreder bir sıkıntı yaşamazsınız, ancak tansiyonum tamamen geçsin diye bütün bir kutuyu yutarsanız, işte o zaman hapı yutarsınız geri dönüşü olmayan bir yola girer ölürsünüz.. Mumunuz da yatsıya kadar yanar…

Yalan söylemek ispatlamaktan daha kolaydır. Ama siz genede zor olanı seçmeye çalışın ..

04. MART. 2021 İSTANBUL

Genel kategorisine gönderildi | YALAN DÜNYA için yorumlar kapalı

BEKLEMEK

Beklemek bilimsel anlamda bir işi oluncaya,bitinceye sona erinceye, yada bir şey gelinceye kadar bir yerde kalmak, yada durmak – biraz zaman vermek, süre tanımak – ummak, ümit etmek anlamında tanımlanıyor. Gayet güzel bir tanım, peki bu tanımı güncel hayatımıza uygularsak karşımıza neler çıkıyor.? Cevap çok basit.. Hayatımız beklemekle geçiyor…

Ne bekliyoruz..?

Bir güler yüz bekliyoruz , bir güzel söz bekliyoruz , bazen bir hediye bekliyoruz , iyileşmeyi bekliyoruz , sevilmeyi bekliyoruz , sayılmayı bekliyoruz , önemsenmeyi bekliyoruz , çayın demlenmesini bekliyoruz , ekmeyin kızarmasını bekliyoruz , yumurtanın pişmesini bekliyoruz , çorbanın soğmasını bekliyoruz , asansör bekliyoruz , otobüs bekliyoruz , trafikte bekliyoruz , kırmızı ışıkta bekliyoruz , bankada bekliyoruz , vergi dairesinde bekliyoruz , servisi bekliyoruz , vapur bekliyoruz , yağmurlu havada taksi bekliyoruz , para üstü bekliyoruz , filmin başlamasını bekliyoruz , çocuk bekliyoruz , haber bekliyoruz , bazen doların çıkmasını bazen de düşmesini bekliyoruz , bunun gibi yüzlerce sayabiliriz.. Bunlar bizim elimizde olmayan rutin çok da değiştiremeyeceklerimiz..

Birde bizim elimizde olup beklerken değiştirebileceklerimiz var..

Örnek vermek gerekirse ; iyi yönetilmeyi bekliyorsan otobüs bekler gibi bekleyemezsin , adalet bekliyorsan kırmızı ışıkta bekler gibi bekleyemezsin , özgürce düşüncelerini ifade etmeyi bekliyorsan trafikte bekler gibi bekleyemezsin , yasalar önünde eşit olmayı bekliyorsan servis bekler gibi bekleyemezsin , elini taşın altına koyman üretmen lazım , düşünmen lazım , araştırman lazım , çaba sarf etmen lazım , en azından seçme ve seçilme hakkını iyi kullanman lazım , doğru insanla yanlış insanı iyi ayırt etmek lazım..

ABD de dönemin en etkili yazarlarından biri olan Alman asıllı Amerikalı gazeteci Henry Menckenin çok güzel bir tespiti var..

Eğer A yasalarla kendi ahlaki değerlerini B ye zorla uygulamaya kalkıyorsa büyük ihtimal A şerefsizin tekidir :)) .. Dikkatli olmak lazım, akıllı olmak lazım..

09 . ŞUBAT . 2021 BODRUM

Genel kategorisine gönderildi | BEKLEMEK için yorumlar kapalı

ADALET

Adalet kelimesinin sözlük anlamı, yasalara sahip olunan hakların herkes tarafından kişi , kurum ayırt etmeden eşit bir şekilde kullanılmasının sağlanmasıdır. Hukuk kelimesinin anlamı da toplumu düzenleyen devletin yaptırım gücünü belirleyen yasaların bütünüdür.

Şimdi gelelim ülkemizdeki duruma bakalım insanımız ve hayvanımız bu hukuk ve adaletten nasıl pay alıyor. Çok uzağa gitmeden basit bir örnekleme yapalım.. 2020 senesine baktığımızda resmi kaynaklara göre 269 kadın cinayeti var. Nasıl öldürülmüşler.? %50 ateşli silahlar – %32 kesici aletler – %7 tespit edilemeyen – %7 boğarak – %4 darp edilerek… Bu ne anlama geliyor.? Bu şu anlama geliyor 269 kadın cinayeti olduğuna göre 269 adet katil var demektir. Bu katiller yeterli ceza alamadıkları için bir 269 kadına daha musallat olacaklar demektir. Bir başka deyişle cinayete kurban giden kadınların yakınlarının başka canlar gitmesin yalvarışlarının boşa çıkması demektir…. Bu katillerin kaçı adli kontrol şartıyla dışarıda, kaçı müebbet hapis cezası aldı, kaçı kravat takıp pişmanım dedi diye üç beş sene ceza aldı, kaldı ki bu cinayete kurban giden kadınların çoğu göz göre göre katilinin uzaklaştırma kararı olmasına rağmen veya savcılığa verdikleri eşim veya sevgilim beni ölümle tehdit ediyor dilekçelerinin olmasına rağmen işlenmiş. Hani adalet.? hani hukuk.? Hani kanunların koruyuculuğu.? Daha Kılıçdaroğluna yapılan saldırının failini saymıyorum, Meral Akşenerin evine yapılan saldırının faillerini saymıyorum, daha kadınlara yönelik şiddet uygulayan kaşını gözünü patlatan, yüzüne kezzap atan failleri saymıyorum, daha yeni bir kadına tecavüz edip yolun kenarına bırakan,onuruna yediremeyen kadının intihara kalkuşarak %99,9 engelli kalmasına sebep olan o şerefsizi saymıyorum, alkollü araçla cinayet işleyen ünlü failleri saymıyorum, hayvanların patilerini kesen, eziyet eden, silahla vuran aracına bağlayıp kilometrelerce koşturan vicdansızları saymıyorum. Neden saymıyorum………..?? Çünkü hepsi adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı…. ( Bu ülkede çok sık duyulan bir cümle )

Sonra içişleri bakanı çıkıyor annemle olan resmime küfür eden şahsı adli kontrol şartıyla serbest bırakmışlar deyip isyan ediyor. Bakan bey, ya bu ülkede olup bitenlerden haberdar değil, ya da bizle kafa buluyor. Yada yasalarda ciddi bir problem var kimse farkında değil, ( bakan bile farkında değil ) yada yasalardaki eksikliği herkes biliyor bilmemezlikten gelip üç maymunu oynuyor.. Başkada seçenek yok.

Eee adalet bir gün size de lazım olacak..

22. OCAK . 2021 BODRUM

Genel kategorisine gönderildi | ADALET için yorumlar kapalı

İKİ BİN 21

Yeni bir yılın geldiğine mi , yoksa bu yılın bittiğine mi seviniyoruz.? Ben bu sene bittiğine seviniyorum, ama aynı zamanda temkinliyim de, gelen gideni aratır diye de bir söz dizisi var bu hayatta, bunu da unutmamak gerekir. İnşallah gelen gideni aratmaz diyelim. Evet kötü bir yıl oldu. Halen erkek şiddeti devam ediyor, halen kadın cinayetleri bitmedi , hayvan hakları çıkmadı, corona virüsü, maskeli ve kısıtlı bir hayat, dolayısıyla psikolojisi bozuk insanlar, kötü bir ekonomi, işsizlik, geçim derdi, vs, vs…diye gidiyor. Tabii ki bu durumda insanların mutlu mesut bir yaşam şekillerinin olması pek mümkün değil. Bütün bunların yanın da çok can kayıplarımız oldu, ağır vakalar oldu, kurallara uyulmadı, hastaneler, yoğun bakım üniteleri yetersiz kaldı sağlık çalışanlarımız çok yıprandı, halen de kurallara uymama konusunda ısrarla devam ediyoruz. Şahsen ben bu pandemi döneminin iyi bir şekilde yönetilemediğini ve bir çok bilginin saklandığını, aklımızla alay edildiğini, aynı zamanda yapılan yanlışlıkların da bir bedeli olduğunu düşünüyorum. Umarım en kısa sürede aşı ile birlikte her şey yoluna girer ve bu beladan kurtulmuş oluruz. Maskesiz ve kısıtlı olmayan bir hayatın kıymetini de anlamış olur, yeni yıla daha umutla daha huzurlu ve mutlu gireriz..

Yeni mutlu bir yıl, yeni hayaller, yeni umutlar için naçizane ufak bir kaç tavsiye…

Öncelikle yeni yılda ; Güzel bir hayat istiyorsanız güzel insanlar biriktirin. ( Bu konu da biraz zorlanabilirsiniz :)) ) Size negatif enerji veren çok bilmişleri hayatınızdan silin atın. Büyük hayallerinizi küçük insanlarla ziyan etmeyin. Uğraşarak düzeltemediklerinizden vaz geçerek kurtulun. Keçiye önden, ata arkadan, aptala hiç bir taraftan yaklaşmayın. Sizden daha az mesut olan birine sadetinizden bahsetmeyin. Aklınız varsa yokmuş gibi yapın. İyi bir insan olun ama kimseye belli etmeyin. Sizi daha iyi hissettirecek işler yapın. Hayatı olduğu gibi kabul edin, bırakın ara sıra canınız sıkılsın, bırakın bazen başkaları kazansın..

Yeni yılda bir de böyle deneyin, güzel, mutlu ve huzurlu bir hayat belki de bu tavsiyelerde gizlidir… Mutlu yıllar bol şanslar… Bu ülkede hepimizin şansa çok ihtiyacı var.

Yaşanacak günleri yarına bırakmayın hayat geç kalanları hiç affetmiyor..

21 . ARALIK .2020 . . İSTANBUL

Genel kategorisine gönderildi | İKİ BİN 21 için yorumlar kapalı

MAALESEF

Bu ülkede, Günahlar menfaatlerden daha büyük, ama kimse farkında değil.
Bu ülkede, sahtekar insanlar o kadar çok ki doğru insanlar yadırganıyor.
Bu ülkede, Gemi su alıyor, kaptan yalan söylüyor, filikaların hepsi bozuk.
Bu ülkede, Orijinal’i yavşak olup’ta adam kılığın da gezen çok insan var.
Bu ülkede, Çoğunluk başkalarının senaryolarında figüranlık yapıyor.
Bu ülkede, Masumlar mahkum olmasın diye suçlular cezasız kalıyor.
Bu ülkede, Çoğunluk iki yüzlü küçük beyinli.. o da çalışmıyor.
Bu ülkede, Doğrular yalan, yalanlar gerçek gösteriliyor.
Bu ülkede, Düşünmek yasak, inanmak serbest.
Bu ülkede, Ciddi bir ekonomik problem var.
Bu ülkede, İnsanların aklıyla alay ediliyor.
Bu ülkede, Kadınların can güvenliği yok.
Bu ülkede, Çoğunluk mutsuz ve endişeli.
Bu ülkede, Çoğunluk suskun,ve korkak.
Bu ülkede, Ciddi bir geçim derdi var.
Bu ülkede, Çoğunluk yalan söylüyor.
Bu ülkede, Çoğunluk çıkar peşinde.
Bu ülkede, Ciddi bir işsizlik var.
Bu ülkede, Asgari ücret 320.$
Bu ülkede, Herkes oynuyor.
Bu ülkede, Adalet yok.
Bu ülkede, Hukuk yok.
Bu ülkede, Yalaka çok.

O kadar cahil insan var ki, dinleri var diye ahlaka ihtiyaçları yok sanıyorlar.

20. KASIM .2020         İSTANBUL

Genel kategorisine gönderildi | MAALESEF için yorumlar kapalı

DEVLET BEY ,

Rıza bey apartmanında ölenleri görünce , duyunca 03.Kasım.2020 TBMM grup toplantısında ” ölüm bu kadar ucuz olmamalı ” Hayaller enkaz altında kalmış , malzemeden çalınarak dikilen binalar hayatların üzerine göçmüştür , keşke zemin etüdü yapılsaydı , çöken binaların depreme dayanıklı olup olmadığı yıllar önce kontrol edilseydi , etkili bir denetim süreci işletilebilseydi , biraz daha fazla kazanmak uğruna betondan demirden harçtan çalan insanlık müsveddelerine zamanında tepki gösterilseydi , keşke sağlam binaların kolonlarını kesip alan genişleten basit ve ölümcül kurnazlıklara tevessül edilmeseydi , geliyorum diyen felakete bu denli sessiz ve hareketsiz kalmak akıl karı değildir. Muhtemel İstanbul depremi için acilen her türlü senaryo baz ve esas alınarak hazırlık yapılması önlemlerin derinlemesine geliştirilmesi gerektiğini söylemiş.. Dinlediğin zaman yada okuduğun zaman çok güzel süslü, afili cümleler 1999 depreminde beri söylenen afili cümlelerden farklı değil. Keşke bu güzel cümleleri kurmak yerine gerekli önlemleri zamanında alsaydınız , gerekli düzenlemelerin yapılabilmesi için desteklediğiniz hükümete yaptırımlar uygulasaydınız , en önemlisi adaleti sağlayıp kurnazlıklara tevessül edenleri gerekli cezalara çarptırılmasını sağlasaydınız , keşke gerekli kontrolleri düzgün bir şekilde yapsaydınız , bu üzüntüleri tekrar yaşamamak için gerekli yasa değişikliklerini yaptırsaydınız , keşke desteklediğiniz hükümeti alkışlamak yerine imar barışında elde edilen paraların hesabını sorsaydınız , ortağınızla mecliste çoğunluğa da sahipsiniz. Şimdimi aklınıza geldi bunca can kaybı yaşandıktan sonra yüz bin binanın kontrol edilmesi.. Çok komiksiniz, kimsenin aklıyla dalga geçmeyin lütfen. Sizin hiç mi suçunuz yok , siz , hiç mi hatalı değilsiniz , bir kerede bizim de hatamız var deme cesaretine neden sahip değilsiniz , konuşmakla olmuyor bu işler. Sizin asli göreviniz insanları göçüklerden kurtarmak değil , sizin asli göreviniz devlet olarak zamanında gerekli önlemleri alarak insanları göçük altında bırakmamaktır. Rıza bey apartmanında vefat eden ikizlerin , Sayra ve Çınarın enkaz altında kalan pilot ve doktor olma hayallerini nerenizde barındıracaksınız. Devlet olmak kolay değil , yapamayacaksanız talip olmayacaksınız..Umarım Rıza beyi ve orada sönen umutları hayatınız boyunca unutamazsınız…

Silgisi kaleminden önce bitenin hayatı iflah olmaz..

03. KASIM. 2020 BODRUM

Genel kategorisine gönderildi | DEVLET BEY , için yorumlar kapalı

CADDE – İ KEBİR ( BEYOĞLU )

ASMALIMESCİTTE  REFİK KAPANDI ..

Yok..bu kadar kolay değil,bu kadar basit değil bunu söylemek. Herhangi bir meyhane,herhangi bir mekân değildi REFİK’in meyhanesi O, İstanbul’un son dönemlerinin, son 65 yılının bir  Okuluydu,bir ekolüydü. Mekânlar da aynen insanlar gibi, doğar, büyür, gün gelir ölür ama onlarla da beraber bir devir ölür,bir mazi yok olur , hatıralar kaybolur  , değerler yitirilir, bizler de onlarla beraber kahroluruz.

Refik’in meyhanesi 1954 yılında kurulmuştu .

Cumhuriyet devrinin bir meyhanesi idi , ama ilk yıllarından itibaren bir köşetaşı olmuştu İstanbul’un bu soyut kültür mirası hayatında.Refik’in dükkânından YAKUP çıkmıştı ,zaten akrabası idi, CAVİT çıkmıştı.Yakup da çok ünlendi ama Yakup da öldü.Refik de 2011 yılında aramızdan ayrıldı. Evlâtlığı,torunu işletiyordu mekânı ama herşey ters gitmeye başlamıştı.Işletme de özensizleşmişti,ayrıcaİstanbulda hayat değişiyordu, zorluyorlardı ,değiştiriyorlardı ,boğuyorlardı bu kültürü ve bu hayatı.Istanbul Araplaştırılıyordu, ayrı bir kültür empoze ediliyordu hem Merkezi hem de yerel yönetimce.REFİK ,çok güzel bir SOHBET meyhanesiydi. Insanlar kaynaşır, sohbet eder,nezih,müziksiz bir mekân, temiz ,özenli ve lezzetli mezeleri vardı.Öğlenleri ev yemeği çıkarırdı. Akşam ise çok değil ama güzel 9-10 çeşit meze,ızgara et veya balık vardı.Ben, ilk defa Refik’te yediğim peynirli ve kıymalı ayrı ayrı ızgara muska böreğini unutamam.O tarihe kadar ben muska böreğini hep kızartma bilirdim.Kendilerinin kardığı özel acılı hardalı ,fasülye pilâkilerini de anmadan geçemiyeceğim.  Refik Baba , 14 yaşında Çamlıhemşın’den gelmiş İstanbul’a ve bulaşıkçılık ile işe başlamış.Sonra komilik,yamaklık , garsonluk derken, almış olduğu iş disiplini ile de kendini yetiştirmiş ve 1954 yılında kendi mekânını açmış. İri bir cüssesi, yumuşak bir yüreği ve nezaketi vardı.90 lı yaşlarına kadar hep işinin başında durdu, kendi masasında rakısını yudumlar ve devamlı etrafı kolaçan ederdi.Bir de aşırı ATATÜRK hayranı idi.

Ben Refik Aslan’ı burada daha uzun anlatmıyacağım.Ben dün kapanan mekânı ile beraber İstiklâlde,Beyoğlunda ( cadde-i kebir ) artık bir dönemin,bir kültürün sonuna gelindiğinin üzüntüsündeyim.

Benim bildiğim ve benim hatırımda kalan İstanbul İstiklâl caddesinde MARKİZ  vardı şimdi yok .Karşısında LEBON PASTAHANESİ vardı ama eski Lebon değil.MARKİZ , bütün Entelektüellerin, Edebiyatçıların, felsefecilerin uğrak mekânı bir pastahane idi.Karşısında Richmond oteli vardı,şimdi yok, İtalyan ve Fransız mutfağı olan bir meyhane  DEGÜSTASYON vardı şimdi yok, sac börği yapıyorlar o mekânda elinde oklava ile kadınlar, hâlbuki Orhan Veli’nin şiirlerine(1951) konu olmuş bir mekândı ,Balıkpazarının yanında ,FISHER Alman Restaurantı vardı, şimdi yok. ATLANTİK  BÜFE,  BIRAHANE ve LOKANTASI vardı, İstanbulda ilk Frankfurter sosileri , ilk Rus salatasını orada tatmıştık, o da yok, ÇİÇEK PASAJI var ama benim bildiğiim ile alâkası yok, Nasıl olsun ki, ne o nezih,kültürlü,edebiyatçı müdavimleri var ne de 40 yıl orada akerdiyon çalmış MADAM ANAHİT var artık, REJANS , Rus Lokantasi vardı Olivio çıkmazında  , şimdi sadece taklidi var, mekân aynı mekân ama işletmecisi değişti .İNCİ PASTAHANESÎ artık yok ,hâlbuki sırf profiterolünü yemek için Kadıköyden İstiklâle gelinirdi, İstiklâlin girişinde solda 2.katta HACI BABA  vardı , şimdi onun yerinde Hatay Medeniyetler Sofrası var, tam bir kebapçı olarak işletiliyor ,Yine hemen İstiklâlin girişinde solda ufak bir ULUDAĞ KEBAPÇISI vardı,gizlice o da gitti ,Ağa Camii sokağında  HACI SALİH yok, onun yerinde HACI ABDULLAH var, eskiden Beyoğlu’nun bir numarası idi Hacı Abdullah da ,ama şimdi eski lezzet yok , yanındaki AĞA RESTAURANT yok, yerinde Demirören İş Merkezi var aynı yerdeki ALKAZAR sineması yok , VENÜS sineması yok ,EMEK sineması yok. VAKKO MAĞAZASI yok, Tarihi Mısır apt. altındaki BON MARCHÉ yok, 100 yıllık erkek şapka ve aksesuar mağazası SİLVYO yok,Türkiye’ye ilk konfeksiyonu getiren MAYER yok,DORE yok,Meşhur oyuncak mağazası JAPON MAĞAZASI YOK , BEYOĞLU SİNEMALARI yok ,MİLÂN RUJ  yok, Onun sembolü ışıklı,akşamları yanıp sönüp dönen KIRMIZI DEĞİRMEN PANOSU yok ,  en ünlü Avrupa revülerini getiren FOLIBERJER yok ,SANDER KİTAPEVI, Belki mazisi 25 yıl kadar yeni sayılır ama, ROBİNSON KİTAPEVİ ile ADA KİTAP EVİ de yok.Sahaflar çarşısında ne eski sahaflar kaldı, ne eskinin sahaf kitapları ne de eski okuyucu.İstanbul İstiklâle tam 120 yıldır hizmet veren REBUL ECZAHANESİ de artık eski yerinde değil, o da yok.

İstiklâl caddesini yukarıdan aşağıya, vitrinlerine bakarak bile yürümek insanı “Alice Harikalar Diyarında” moduna sokardı.Neyse ki Ali Muhittin Hacı Bekir şimdilik yine eski yerinde.Yine aynı limonatası,akide şekerleri ve lokumları ile duruyor. Bir de Ağa Camii karşısındaki sokakta sağ kolda LÂDES LOKANTASI duruyor.Aynı atmosfer ve aynı menüsü ile.

İstiklâl caddesinde zamanla yalnızlaşmış ve mahsunlaşmış bir de HALEP PASAJI var.Bu pasajda da halen, 80 yılında FERHAN ŞENSOY’un kurduğu SES TİYATROSU direniyor zamana karşı.Ve de pasajın içinde tam karşısında 46-52 numaralar için el işi  özel ayakkabı yapan ADIM isimli  bir mağaza var,sahibi ÖNCEL KALKAN.Bu mağaza da 40 yıllık bir mağaza. Şimdilik İstiklâlin direnenlerinden.İstiklâl caddesinde iki de büfe vardı Bol Fındıklı, kocaman, ambalajsız, markasız,bol yağlı , vitrinine yaslardı BEYOĞLU ÇİKOLATALARINI.Nerede yapılır,nasıl yapılır meçhuldü ama o kadar meşhur olmuştu ve o kadar imrendirici idi ki , parlak jelatine sarılı bir parça çikolata alıp yiyerek yürümek bir moda olmuştu âdeta. Şimdi o büfeler de yok,gerçi BEYOĞLU ÇİKOLATALARI şimdi lüks çikolata mağazalarında satılıyor ama o eski zevk olur mu ?

Şimdi belki MANDABATMAZ duruyor, orada alçak tabureler üzerine oturup  kahve içilebiliyor

ama  yine Beyoğlunun o ara sokaklarınfaki Rum madamın işlettiği ,lâternalı ,ufak kadehler ile rakı içilen, testi ile şarap getirilen,ortada büyük tahta masalar olan  tavanında fileler ile kışlık kavunlar sarkan Rum meyhanesi  yok..

Bu lokantalar, bu içkili mekânlar, bu mağazalar sadece birer mekân değil bir RUH tu İstiklâl ve İstanbul için.Istiklâl onlarla hayat buldu, onlarla yaşadı.Çok kültürlülüktü o.Gerçi 1955 6-7 Eylülünde çok büyük darbe yemişti o kültür lâkin yine tolere olmuş, olabildiğince toparlanmıştı ama bu sfer, son yıllarda  O ruh biraz biraz,yavaş yavaş, birer birer çekildi ve İSTİKLÂL CADDESİ öldü. Şu anda da çok mağaza var ama o caddenin ruhuna hiç de uygun olmıyan, Büyük firmaların HAMBURGER dükkânları , Kebapçılar, dönerciler var.Cadede de Eski İstanbul Beyefendileri ,şık İstanbul hanımefendileri dolaşmıyor, kel başlarına saç ektirmiş,kafaları sarılı,entarili Araplar dolaşıyor.Sadece insanlar değil, cadde üzerinize geliyor, dükkânlar, mağazalar üzerinize geliyor yürürken. RUHU olmıyan,bir ceset,bir ölü artık Istiklâl.Hâlbuki İstiklâl caddesi TAKSİM MEYDANI için de bir ATARDAMAR idi. 

İşte dün de REFİK’in Meyhanesi kapandı.Bir devir daha sona erdi.REFİK ASLAN 2011 yılında vefat etmişti , dün de mekânı son nefesini verdi.BAŞIMIZ SAĞOLSUN..

DEMİRHAN HARARLI / BEŞİKTAŞ GAZETESİ 06/09/2020

12.EYLÜL.2020 İSTANBUL

Genel kategorisine gönderildi | CADDE – İ KEBİR ( BEYOĞLU ) için yorumlar kapalı

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ

İstanbul Sözleşmesi, kadına yönelik şiddet konusunda bağlayıcılığa sahip ilk uluslararası sözleşmedir. Sözleşme Mayıs 2011’de İstanbul’da imzaya açıldığı için ‘İstanbul Sözleşmesi’ ismiyle anılıyor.

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ NEDİR?

11 Mayıs 2011 tarihinde İstanbul’da imzaya açılan Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadele Hakkındaki Avrupa Konseyi Sözleşmesi (kısa adıyla İstanbul Sözleşmesi), 1 Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

Özel olarak kadınlara ve kız çocuklarına yönelik şiddet ve ev içi şiddeti hedef alan ilk Avrupa sözleşmesi olma niteliğini taşıyan Sözleşme, bugüne kadar Türkiye dahil Avrupa Konseyi üyesi 20 ülke tarafından onaylanmıştır. Türkiye, Sözleşme’yi imzaya açıldığı 11 Mayıs 2011 tarihinde imzalamış, 14 Mart 2012 tarihinde ise onaylamıştır. İstanbul Sözleşmesi’nin en önemli özelliği, biyolojik veya hukuki, ailevi bağ olup olmadığına bakılmaksızın ev içi şiddetin (örneğin eski veya mevcut eşler, evlilik dışı partnerler, birlikte ikamet edilen aile fertleri, akrabalar veya birlikte ikamet edilen başkaları tarafından yöneltilen şiddetin) ve kadınlara yönelik her türlü şiddetin önlenmesi ve bunlarla mücadeleye ilişkin standartlar öngören ve Avrupa ülkelerini hukuki olarak bağlayan ilk belge olmasıdır. Anayasa m.90/5 uyarınca, İstanbul Sözleşmesi kanun hükmündedir. Bunun hakkında, Anayasa’ya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesi’ne başvurulamaz.. Sözleşme böyle bitiyor.. Böyle bitiyor ama kadınların derdi bitmiyor halen şiddet görüyorlar, halen korku içerisinde yaşıyorlar, halen öldürülüyorlar, halen taciz ediliyorlar, halen can güvenlikleri yok, halen devlet suskun ve bu konuda ciddi bir yasa değişikliği yok.. Yasayı yapacak meclisin içerisinde milletvekili eşini darp ediyorsa, şeref yoksunu vekil kadına tecavüz suçlamasıyla gündeme geliyorsa bu sorunu ne İstanbul sözleşmesi ne de Londra sözleşmesi çözer… Bu işi ancak bilim ve tıp çözecek korona virüs aşısı yerine cinsiyet aşısı geliştirip erkek cinsiyetine sınırlama getirilmesi gerekiyor. Bence artık dünyayı kadınların yönetme zamanı geldi, belki de geçiyor..

Erkek sorar : Kaçınız çıplaklığınıza güvenmek yerine karakterinize güvenecek kadar kadınsınız.

Kadın cevap verir : Kaçınız çıplak bedeni sahiplenmek yerine üstünü örtecek kadar adamsınız. ??? ( Bence düşünmek gerek kadın haklı )

22.TEMMUZ.2020 BODRUM

Genel kategorisine gönderildi | İSTANBUL SÖZLEŞMESİ için yorumlar kapalı